Özgürlük Filosu Koalisyonu Hukuki Danışmanı Av. Hüseyin Dişli’nin İsrail’in Vicdan Gemisine Yaptığı Saldırıya Dair Değerlendirmesi:
‘‘Özgürlük Filosu sembolik bir protesto hareketi değildir; Gazze’de Filistin halkına yönelik süregiden soykırımı – özellikle de açlıkla imha uygulamalarıyla yürütülen süreci – durdurmakta uluslararası toplumun sergilediği ağır ihmalkârlığın dayattığı son çare niteliğinde meşru ve hukuki bir insiyatiftir. Bu girişimin düzenleyicileri ve yolcuları, hukuken bağlayıcı sorumluluklarını kasten terk etmiş devletlerin yap-a-madığını yapmaktadır. Bu insani konvoy, uluslararası hukuk uyarınca meşru bir girişim olarak tanınmalı ve korunmalıdır. Özgürlük Filosuna liman sağlama, lojistik destek ya da koruma sunmayı reddeden her devlet, uluslararası insancıl hukuk ve Soykırım Sözleşmesi’ne aykırı eylemlere ortak sayılacaktır.
Özgürlük Filosuna yönelik her türlü saldırı, uluslararası hukukun çok katmanlı ihlalidir. Uluslararası hukuk açıktır: Özgürlük Filosuna ait gemilerin uluslararası sularda serbest dolaşım hakkı vardır; tüm devletler – İsrail dahil – yalnızca bu geçişe engel olmamakla değil, aynı zamanda Gazze’ye insani yardımın ulaştırılmasını kolaylaştırmakla yükümlüdür. Ancak İsrail, soykırım politikalarına hizmet edecek bir uluslararası hukuk düzeni tahayyül etmektedir.
Eğer Filistinliler ile İsrail rejimi arasındaki silahlı çatışma uluslararası olmayan bir silahlı çatışma olarak nitelendirilirse, bu durumda, uluslararası olmayan silahlı çatışmalarda abluka bir tedbir olarak uygulanamaz. Bu durumda Filoya uygulanacak hukuki rejim, Deniz Hukuku olacaktır. Bu hukuk kapsamında, devletlere ait gemilerin karasularından masum geçiş hakkı vardır. Dolayısıyla hem abluka uygulaması hem de insani yardım taşıyan bir gemiye yönelik herhangi bir müdahale hukuka aykırıdır.
Diğer yandan, Eğer Filistinliler ile İsrail rejimi arasındaki silahlı çatışma uluslararası bir silahlı çatışma olarak kabul edilirse, bu durumda da abluka hukuka aykırıdır; çünkü İsrail, Uluslararası Adalet Divanı’nın Temmuz 2024 tarihli Danışma Görüşü'ne göre Gazze üzerinde işgalci güç konumundadır ve işgal hukuku kapsamında abluka uygulaması hukuka aykırıdır (Bkz: 26 Şubat 1909 tarihli Londra Deniz Savaşı Hukuku Bildirgesi, Md. 1). Ayrıca abluka, savaşan tarafın Uluslararası İnsancıl Hukuk’tan kaynaklanan yükümlülükleriyle hiçbir koşulda bağdaşmaz – bu yükümlülükler tarafça kabul edilmiş olsun ya da olmasın. Bir abluka, çatışma hukukunda öngörülen meşru yöntem ve araçlara uygun şekilde yürütülmediği sürece uluslararası hukuka aykırıdır. Bu durum, ablukanın sivilleri açlığa mahkûm etmesi, kolektif cezalandırmaya dönüşmesi, yaşamsal kaynakların engellenmesi ya da sağladığı askeri avantajla kıyaslandığında orantısız zarar vermesi gibi durumları kapsar (Bkz: 1 Numaralı Ek Protokol, Md. 51, 54; San Remo El Kitabı, para. 102–104). Bu koşullarda ablukanın devam ettirilmesi yalnızca hukuka aykırı olmakla kalmayıp, İsrail’in Özgürlük Filosu gibi yardım girişimlerine izin vermenin de ötesinde elindeki tüm imkânlarla bu girişimleri kolaylaştırma yükümlülüğü de doğar. Bu nedenle İsrail’in uyguladığı abluka, doğası gereği ve tümüyle hukuka aykırıdır; çünkü orantılılık ilkesini açıkça aşmıştır, ön değerlendirmelerde soykırım niteliğinde olduğu saptanmıştır ve bu da İsrail’in bu ablukaya dair tüm savunma ve gerekçelerini geçersiz kılar.
Çeşitli hükümetleri yardım Filosunu durdurmaya ikna edemeyen ve katılımcıları – aktivistler, sağlık çalışanları, insani yardım görevlileri, gazeteciler ve devlet temsilcileri – yıldırmayı başaramayan İsrail hükümeti, mevcut ve olası bayrak devletleri üzerindeki etkisini kullanmıştır. Filo denize açılmadan önce her türlü bürokratik engelleme yoluna başvurulmuştur. Nihayetinde, yukarıda açıklandığı gibi, Filo gemilerine müdahale (durdurma, izin vermeme, teftiş) bile hukuka aykırıyken, İsrail bunun da ötesine geçerek Vicdan gemisine doğrudan saldırı düzenlenmiştir. İsrail terörü Avrupanın kapısına kadar dayanmıştır.
Filonun görevi, Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı geçici önlemlerle uyumlu olduğu için, Filosunu korumak tüm devletler açısından hukuki bir zorunluluk; tüm halklar açısından ise ahlaki bir sorumluluktur. Barışçıl ve meşru bir girişim olan Özgürlük Filosuna siyasi, askeri ve diplomatik destek sunmak ve engellememek, uluslararası hukuk kapsamındaki pozitif ve negatif devlet yükümlülüklerine dayanır; bu durum Uluslararası Adalet Divanı’nın 26 Ocak 2024 tarihli kararı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2728 sayılı kararıyla da teyit edilmiştir. Soykırımı önleme yükümlülüğü, yalnızca engelleme yükümlülüğünü değil, aynı zamanda önleyici aktif tedbirler alma sorumluluğunu da kapsar (Bkz: Bosna-Hersek v. Sırbistan).
Bu nedenle, Akdeniz havzasındaki tüm halklara çağrımızdır: ülkelerindeki en yakın limana giderek protestolar yapıp Özgürlük Filosu gemilerini kendi limanlarına davet etsinler ve hükümetlerine bu talebi açık ve net iletsinler.
Devletlere, Filosunun güvenli ve engelsiz geçişini temin etmek için tüm gerekli yollarla harekete geçmeleri çağrısında bulunuyoruz. Devletleri ve Birleşmiş Milletler kurumlarını, uluslararası hukukla uyumlu ve Koruma Sorumluluğu (R2P) çerçevesinde Filoya sivil veya askeri refakat sağlamaya davet ediyoruz. Bu, hem Filosuna yönelik benzeri ya da daha ağır bir saldırının önlenmesi hem de insani yardımın Gazze’ye güvenli şekilde ulaştırılması için elzemdir. Filoya kamuoyunda açık destek sunmamak, korumamak, liman sağlamamak veya güvenli geçişi garanti etmemek – özellikle bu saldırının ardından Akdeniz bölgesinde – bu yükümlülüklerin ihlali ve suça iştirak anlamına gelir.
Açıkça görülmektedir ki İsrail’in eylemleri, Gazze’ye ulaştırılması amaçlanan yardımı engellemek, el koymak ve imha etmek; hukuksuz ablukayı kırmayı önlemek amacını taşımaktadır. Ancak, İsmail Beheşti Songür’ün de dediği gibi, “İsrail’in korktuğu er ya da geç başına gelecek.”